Contents
- Şimdide gelelim, Mısıroğlunun Prof. Dr. Osman Turan’dan işittim dediği nakil ve rivayetine:TEKİN AHMET’İN DİĞER ZIRVALAMALARI:Hazret-i Üstad’ı kasdederek: “Camie ‘bid’at yeri…’ diyen”
- Risale:Üstad Hz.’nin Hulusi Ağabeye Gönderdiği MektuplarEskişehir Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla Temyiz Mahkemesi Birinci Ceza RiyasetineSonraki
- Adı Aşk Yine 99 Esma Yeni 99 DuaİŞTE KADİR MISIROĞLUNUN EĞRİ TERAZİSİ( )Dünyanız Nurlansın.
Dünyanız Nurlansın. Sayfa 555Risale:Üstad Hz ‘nin Hulusi Ağabeye Gönderdiği Mektuplar İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur AnsiklopedisiYirmiyedinci Lem’a Eskişehir Müdafaası Risale-i Nur Külliyatı
Ehl-i iman, en deh�etli imtihan�n�, �israf� noktas�nda verecek; ba�ka noktalarda sa�lam dursa bile bu noktada diki� tutturamayan, �sl�m deccal�n�n tuza��na d��ecektir. Türkiye sınırları aşarak dünyanın pek çok ülkesine yayılan Risâleler bu gün 70 dünya diline tercüme edilerek tarihi rekora ulaşmış. Hatta yapılan araştırmalara göre Türkiye’de Kur’ân’dan sonra en çok okunan Risale-i Nur kitapları olduğu halde anavatanında bu eserleri yakmak veya duraklara bırakmak abesle iştigaldir. Lahikalar bize bir tarz sunar, hareket alanımızın sınır uçlarını tayin eder, en basit gibi görünen gündelik davranışlar üzerinden, Üstadımızın hayatına ait müşahhas örneklerle bir model tayin eder. Şahsi ve gündelik işlerimizde, aile hayatımızda, sosyal ve siyasi bakış açımızda Kur’an perspektifli Nursî geleneği egemen kılar.Zaten risaleler bir bütündür; Üstadın da ifade ettiği gibi, her birinin kendi sahasında riyaseti var ve biri diğerine tercih edilmez. Hattâ mahkemeler için hazırlanan müdafaaların dahi iman hakikatlerinin neşir ve serbestiyeti için hazırlanmaları cihetiyle “bir nevi ibadet” olarak vasıflandırılması bu bağlamda çok dikkat çekici. Ama bütün bunları hatırımızda tutarak, en azından bir Ramazan’ı, bu ayda telif edilmiş risaleleri okumaya tahsis edecek bir program hazırlamakta ve o risaleleri, Ramazan atmosferinde, yazıldıkları şartları düşünüp hissetmeye çalışarak okumanın ayrı bir letafeti olsa gerek. Meselâ Âyetü’l-Kübra’daki feza, sema, bahar, çiçek, dağ, deniz, nehir… Bahislerini, yaz mevsimindeki rahmet ve hikmet tecellîlerini de temâşâ ederek okumanın hazzı tarife sığar mı? Ama bunun için, günlük hayatın gittikçe hızlanan koşturmacasından sıyrılıp, daha sâkin ve âsude bir yaşayış üslûbunu yerleştirmek lâzım.Zâten biz neticeyle mükellef değiliz, hizmetle mükellefiz. Netice ve muvaffakiyet ise, Cenâb-ı Hakk’ın işidir. Kardeşlerim, size Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfını gönderdim.
Şimdide gelelim, Mısıroğlunun Prof. Dr. Osman Turan’dan işittim dediği nakil ve rivayetine:TEKİN AHMET’İN DİĞER ZIRVALAMALARI:Hazret-i Üstad’ı kasdederek: “Camie ‘bid’at yeri…’ diyen”
Kur’an_ı Hakîm’in otuzüç ayeti ile Risale-i Nur’a olan işareti, Sahib-i Kur’an katında Risale-i Nur’un makbuliyetini ve kıymetini ilan ediyor. Birinci Şua’da bu ayetler ve ne vecihle Risale-i Nur’a işaret ettikleri izah edilmiş. Daha evvelki yazılarda Kıymetşinas vasfından evvel gelen vasıflar üzerinde çalışmıştık. Sure-i El-Bakara’da Lafzullah iki yüz seksen iki (282), âyetleri iki yüz seksen altıdır (286). Dört yerde Lafzullah yerinde dört Hüve var.Hadis ilmine yaptığı hizmetlerden dolayı “Muhaddisîn-i Rûm”,“Hâtimetü’l-Muhaddisîn” gibi unvanlarla da anılan Gümüşhânevî’nin bu gayretlerimeyvesini vermiş ve Gümüşhâneli Dergâhı bir Dârü’l-Hadîs hüviyetinebürünmüştür. Alfabetik sıraya göre yazmış olduğu Râmûzü’l-Ehâdîs adlı Hadis kitabından, haftanın iki günü, çoğu defasorulu-cevaplı ders takrir eden Gümüşhânevî ömrü boyunca yetmiş defa buusulle Râmûz’u hatmettirmiştir. Kendisindenokuyup icazet alanlar da aynı usule riayet etmişlerdir. Bu silsilenin en sonhalifelerinden Mehmed Zâhid Kotku (Rh.a) İskender Paşa Camii imamı ikenburada Râmûz okutarak, bu geleneğigünümüze kadar devam ettirip getirmiştir. İlmi sahada eserler telif eden Gümüşhânevî, aynı zamanda irşadfaaliyetlerini yürütmüş, yeri gelince cihad katılmış, silaha sarılmıştır.Cihadın Kuranî bir emir yani farz olduğundan hareketle 93 Harbi diye bilinenOsmanlı-Rus savaşlarına iştirak ederek cephede bizzat çarpışmıştır.Rabbim Ağabeyimize bu iman ve Kur’an davasında ve Nur Hizmetinde uzun ve sıhhat üzre hizmet ömürleri nasib etsin. Molla ve çetesinin “Lâhikalar Külliyattan değildir” iddiasını sordum. Bütün vasiyetnameleri de inkar ettiklerini söyledim. “Bunlara karşı resmi bir cevap verilmesi gerekmez mi ? Risale-i Nur, Kur’ân-ı Hakîm’in Ayetlerinin bu asrın ihtiyacına göre bir dersidir, mânâlarıdır.
- Hicri asrın evvelinde ve ortalarında yetişen büyük allâmelerden Şeyh Yusufe’n-Nebhanî ve Hüseyni’l-Cisrî’nin yazdıkları kitaplarında, o eski kitapların birçok tahriflere uğramalarına rağmen hayli çok işaretleri ayrıca bulup kaydettiler.
- Böyle pek büyük bir nimete karşı, şükür ve sürur ve sevinç ile mukabele etmek gerektir.
- Âyetinin tefekkürüyle meşgul olan ihtiyar âlim, çok geçmeden,Haşir Risalesi ’ni yazdı.
- Bu da yapacağı yolculuklarda, kainata tefekkür gözlüğüyle bakmakla elde edilir.
- Muhafaza-i İlahiyeye ve İmam-ı Ali (R.A.) ve Gavs-ı A’zam (K.S.), Risale-i Nur’a ait keramet-i gaybiyelerini cidden teyid eden bir inayet-i Rahmaniyedir.
- Lâkin bunu da unutmamak gerektir ki, bugünkü dünyada, adı Hristiyan, ama kendisi ateist ve münkir olanlar çoktur.
- Ayasofya’nın açılması, İttihad-ı İslam gibi bahisler o sohbette geçiyordu.
- Başka bir eseri ise, insanların DDT’lerle durmaksızın sinek öldürdüğü bir dönemde, ‘sinek’lere ayrılmıştır.
- Hüsnü Abi kesin bir dille “Ben böyle bir mektuba imza da atmadım, önüme de gelmedi, o mektubu görmedim de” dedi.
- Tarih gösteriyor ki, Asr-ı Saadet’ten şimdiye kadar hiçbir Müslümanın akli muhakeme ile İslâmı bırakıp Hristiyan olduğu görülmemiştir.
- Madem Kur’an’ın gözlere hitap eden bir mucizesi, bir güzelliği insanlığın hizmetine sunulacaktı, o zaman en iyi harfler seçilmeliydi ve öyle oldu.
- Bu onun ne kadartoplumsal meselelere duyarlı olduğunun bir göstergesidir.
- Ali’nin haklı ‘adalet-i mahza’ içtihadını eksen alan bir tahlile tâbi tutmasını sağlamaktadır.
- Yoksa nasıl kainatı ve kainattaki kanunları âdetullah kanunları olarak anlatacak.
- Orada ‘Kâmûs-ı Okyanus’u bâb-ı Sin’e kadar hıfzeyledi.
- Hak hangi tarafta olursa olsun, kemâl-ı şevk ile alır.
- Size Yirmi Sekizinci Mektubun İkinci, Üçüncü Mes’elesini de gönderdim.
- Ama okullara giderek fen bilimi adı altında verilen dinsizlik cereyanına pek de mesafe koyamadılar.
İşte ne bende ve ne başka dostlarımda o kitabların bulunmadığı delildir ki; ne ben neşre çalışıyorum ve ne de Halil İbrahim çalışmıştır. Evet herbir hükûmetin bir kanunu, bir usûlü var. Hükûmet-i Cumhuriyenin kanunlarıyla, beni ve dostlarımı en ağır bir cezaya müstehak edecek esbab bulunmazsa, elbette takdir ve mükâfat ve tarziye ile beraber tam hürriyetimizi vermek lâzım gelir. Çünki meydandaki gayet ehemmiyetli hizmet-i Kur’aniyem eğer hükûmetin aleyhinde olsa, böyle bir senelik bana ceza, birkaç dostuma altışar ay mahkûmiyetle olamaz. Belki yüzbir sene ve i’dam gibi bana ceza ve en ağır cezaları da, benim ile ciddî hizmetime irtibat edenlere vermek lâzım gelir. Eğer hizmetimiz hükûmetin aleyhinde olmazsa, o vakit değil ceza, hapis, ittiham belki takdir, mükâfatla karşılanmak lâzım gelir.Meselâ “Yirmidördüncü Söz,” böylesi bir risaledir. Kırk yaşlarında iken yaşadığı bu iç muhasebenin getirdiği, hayatın ve insanın anlamına dair derin sorgulama, sonraki birçok eserinde hakikatli birer hatıra olarak anlattığı yoğun bir tefekkürle örülüdür. On yıla sığan bu çok hareketli hayat, onun için, bir bakıma geçiş dönemi hükmündeydi. O güne kadar ‘Eski Said’ iken, bu her yönüyle çalkantılı dönemin sonunda, ‘Yeni Said’e dönüşecekti. Bu süreç içinde, Eski Said’i Yeni Said’e hazırlayan; her birinin, onun hayatının özü ve özeti hükmündeki Risale-i Nur’a giden yolda bir köşetaşı hükmünde olduğu bir dizi eser de yazmıştı.Medine’den İstanbul’a geliyorbir rüya üzerine… İnmiş vasıtadan; nereye gidecek, kimi bulacak bilmiyor.Eminönü’nde giderken, omuzuna birisi vurmuş. Gümüşhanevi dergâhı dahasonraları da sosyal hayatta oldukça tesirli olmuştur. Gümüşhane dergâhının sondönem şeyhi Mehmet Zahid Kotku döneminde siyasete de oldukça tesir etmiş, birdönem birçok bakan bu dergâhın manevi ikliminden beslenmiştir. Hayatı, eserleri, fikirleri, tarikat anlayışı, irşad hizmetleri vehalifeleriyle dünden bugüne etkin bir şahsiyet olan Gümüşhânevî, derin izlerbırakmıştır.
Risale:Üstad Hz.’nin Hulusi Ağabeye Gönderdiği MektuplarEskişehir Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla Temyiz Mahkemesi Birinci Ceza RiyasetineSonraki
Divan-ı Harb’deki savunması “İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi yahut Divan-ı Harb-i Örfî” adıyla; Doğudaki aşiretler içinde yaşadığı münazaralar esnasında sunduğu cevaplar Münazarat adıyla; Şam’da verdiği ünlü hutbe Hutbe-i Şâmiye adıyla yayınlandı. İstanbul’a geldiğinde, yaşı otuz civarındaydı, ve II. Az zaman sonra, ‘Şarkın yalçın kayalıklarından kopup gelen âteşîn bir zeka’ olarak tanındı, ama yine de pek anlaşılamadı. Herkes, “Çöküşe doğru yol alan Osmanlıyı bu durumdan nasıl kurtarırız?” sorusuna cevap arıyordu. Onun yaklaşımı da hep bu çerçeve dahilinde anlaşıldı. Bu çerçeveyi aşan, çok daha geniş ufuklara yönelen bir insan olduğunu anlayanlar çıkmadı.Bu durumda, biz burada, ehl-i vicdan, ilim ve marifetten anlayan samimi Müslüman bir zatı, ya da bir heyeti gıyâbî bir tarzda muhatap alarak birkaç sual soracağız. Bizim burada, Milli Gazete’nin siyasetçi yazar kadrosundan sapı samanı birbirine karıştıran bazı yazarlarının tarafgirane hal ve durumlarıyla uğraşacak halimiz yoktur, vaktimizi zayi etmeyiz. Ama Tekin Ahmet’in kendisine yoldaş ve destek kabul ettiği cehil kokan o yazının bazı noktalarını ders-i ibret için tahlil etmeyi uygun bulduk. “Soğuğun şiddetiden incimat etmek zamanında ve düşmanın dehşetli hücûmunda bir saat nöbet, bir sene ibadet hükmünde olduğu…” Şualar, s.Şimdi iki, üç mühim meselemiz var, eğer bu olmasaydı, ya Hulûsi’yi yanıma çağıracaktım. Veya ben onun yanına Urfa, Diyarıbekir havalisine gidecektim. İnşâallah bu ziyareti kaza edeceğiz, dedi.
Demek ki, bu kitapların (semavi kitapların) ve bu kitaplara bağlı dinlerin menşe ve me’hazları, kök ve asılları vahiydir, lâhutîdir, semavîdir; Nur ve bürhandırlar. O kitapların sahipleri de hak peygamberlerdir. İslâm dini imanının altı rüknünden iki rüknü olan وكتبه ورسله dir. İleri sürülen Pawlos hikayesi eğer doğru ise, ifsat edip bozduğu şey, bu kitapların menşeleri olan semavîlik ve vahiyliklerini ortadan kaldırmak değil, onlara inananların akidelerini tahrif ve bozmalarla yaptıkları ifsatlı ameliyeler olabilir. Yani, asılları vahiy ve hak olan bu kitapların ve bunların mensupları olan Yahudi ve Hristiyan ve Sabiîlerin uyguladıkları dinlerinin hak ve istikametten saptırılıp bozulmasıdır. Tekin Ahmet adındaki şahsın herzelediği ve jimnastik oyunu gibi gâh orada, gâh burada zıplayıp oynayarak daha başka tenakuzlar da göstermesiyle ilgili ayrı bir fasıl açmak istiyordum.İşte sair mektublar da buna kıyas edilsin ki; bazı mektublarda neşre aid ibareler, Risale-i Nur’un kendi kendine intişarını alkışlamaktan başka bir şey değildir. Sorgu hâkimlerinin ellerinde kırk-elli kitabım bulunduğu halde yalnız üç-dört risalenin bazı kelimelerine ilişmek suretiyle ve bahsettikleri ve büyük ve mühim sair risalelerden bahsetmemeleri gösteriyor ki; nazarlarında zararlı görülen üç-dört risalelerden başka Risale-i Nur’un eczaları zararsızdırlar. Madem ki öyledirler, bazı mektublarda “yazınız” ve “yazdırdık” tabiratı, mahkemece zararsız görülen risalelere aiddir. Ben hükûmet-i cumhuriyenin kanunlarına istinaden hukukumu kanun dairesinde istiyorum. Kanun namına kanunsuzluk edenleri cinayetle ittiham ediyorum.Buna rağmen, o, Avustralya’dan Kanada’ya, Malezya’dan Fas’a uzanan bir coğrafyaya; kısacası insana, dolayısıyla her bir insana hitap eden bir istidat taşıdığını belgeliyor. Keza, ‘tahkikî iman’ üzerindeki vurgusu, dogmatik ve taassup yüklü bir tavrı kesinkes dışlamaktadır. Yine tahkikî iman üzerindeki vurgusudur ki, âfâkî tefekkür alanı olarak kâinata, enfüsî tefekkür alanı olarak insanın iç dünyasına uzanan yoğun bir dikkati beslemektedir.
O’nun bu ilmî seviyeye gelmesinde etkili olan hocalarından ŞehriHafız Muhammed Emin el-İstanbulî ilk önce Abdullah-ı Mekkî (ks)’den hilâfetaldığı halde daha sonradan Ervâdî (ks)’den Hâlidî Tarikatı üzere irşad icazetialan talebesi Gümüşhânevî (ks)’ye intisab etmiştir. Hocalarından bir diğeri debelirtildiği gibi Kürd Hoca diye meşhur olan Abdurrahman el-Harpûtî’dir. İki yıl aralıkla iki defa halvete giren Gümüşhânevî, ikincihalveti müteakip 1848’de şeyhi Ervâdî’den Nakşibendiyye, Kâdiriyye, Kübreviyye,Çeştiyye, Sühreverdiyye, Şâzeliyye, Desûkiyye, Halvetiyye, Müceddidiyye,Mazhariyye, Rifâiyye, Hâlidiyye tarikatlarından hilâfet-i tâmme ile icazetalır. Kendileri artık manevî ilimlerinde bir kutbu olmuştur. Gerçek bir zâhid ve hak dostu olan Gümüşhanevî’nin Gümüşhane’dehayatının ilk on senesini, yani çocukluk yıllarını geçirdiği biliniyor.İlk haccından sonra altmış üç yaşında ikenŞeyhü’l-Harem-i Nebevî Mehmed Emin Paşa’nın kızı Havva Seher Hanım’laevlenmiştir. Hanımı kendisinden onsekiz sene sonra vefat etmiştir. Yatarken ayak uzatarak uyumayı edebe aykırı saydığı için hiç birzaman ayak uzatarak uyumamıştır.Gümüşhânevîhazretleri talebeye tebessüm edip; “Korkma oğlum! Allahü teâlânınizniyle biz darda kalanlara yardım ederiz. Bizi takipet, maksadına ulaşırsın.” buyurdular. O talebe atından indi, lâkin Gümüşhânevîhazretlerini göremedi.
Adı Aşk Yine 99 Esma Yeni 99 DuaİŞTE KADİR MISIROĞLUNUN EĞRİ TERAZİSİ( )Dünyanız Nurlansın.
Tek bir Allah’a inanmak kardeş olmak, su-i zan etmemek, birbirimizin her daim lehinde olmak, hüsn-ü zan mümkün olduğu müddetçe, insanlar aleyhinde düşünmemektir. İman ne büyük bir birlik ve beraberliktir. Dünyevi menfaatler, sen ben kavgaları, koltuklar imanın yanında ne kadar da anlamsızdır. Bir Allah’a iman etmek sadece O’nun kulu olmayı, hiç kimsenin tahakkümü altına girmemeyi gerektirir. Aynı zamanda iman etmek hiçbir insana, hatta hiçbir hayvana, bitkiye, canlıya, hatta cansıza tahakküm etmemeyi de gerektirir.Mustafa Kemal’e göre, bunca mühim iş arasında bu yaptığına abesle iştigal denilirdi. Bu kanaatini hissettirmekten de çekinmedi. Karşılığında, “İmandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan habahis siteleri” gibi beklemediği sert bir cevapla karşılaştı. Yine de, bu gözünü budaktan sakınmayan insana karşılığında bir servete kavuşacağı resmî bir görev teklif etmekten geri durmadı. Bu mert insan birkaç ay sonra “Eski Said’i Yeni Said’e götürüyor” dediği bir trenin bilmem kaçıncı mevkiinde Van’a gidip Erek dağında birkaç talebeyle Kur’ân derslerine başlayacak, Mustafa Kemal ise bu tavra galiba hiçbir anlam veremeyecekti. Bütün kuvvetimle onların bana isnad ettikleri, ifsad ve halkı idlâl ve menfî duyguları, siyasetçiliği reddediyorum.Garib ve bana pek çok ağır gelen ve üç günde bir bardak ayran ve bir bardak sütten başka birşey yedirmeyen grip hastalığının üçüncü gününde, füc’eten hatırıma ihtar edildi. Ben de o hatırayı, teberrük için, mahkemedeki müdafaamın bir mukaddemesi olarak yazdım. Şiddet ve kusuru varsa, hastalığıma aittir. Evet yüz adamın müdafaa edeceği bir hakikatı, yalnız başıma müdafaaya mecbur olduğumdan; teab-ı dimağî ve perişaniyete ve daha çok müz’iç ahval içinde hakikatı doğru olarak, olduğu gibi, bu kadar beyan edebilirim. İşte entrikacıların çevirdikleri plân, benim gibi binler adamı en ağır cezaya çarpacak bir hâdiseye göre tertib edilmiş.